8.4.05

Esra



"ufak.
ufacık bir şakaydı her şey.
inanmadan gülüyorduk. ruhlarımızın gözlerimize vuran yeri bozuk bir saatin düzeniyle işliyordu."

Kitaptan küçük bir alıntı...

"esra, bir deli kız. esra, esir olunanın bir diğer adı. kimsenin söz geçiremediği kısrak. evcilleşmemiş hayvan. bir içgüdü ile yaşayışın ismi. dağlarda gezişin isyan tohumu. derin çizgilerin kıyısında bir çift çıplak ayak. kendi başınalığın dağlara vurumu. dağların, ormanların cümle tabiatın kızı esra.
ince bir tüle sarılıdır yüreği.
kalın bir perdeyle örtülüdür hüznü.
kayalık, kurak bir köyün üzerindeki dikenli güneş.
yaşadığı yere benzemeyen bir yüzü vardır. yemyeşil bir çayırdır gülüşü. hep bekler ve ama beklemenin ötesinde seller vardır bilinmez. sellerin içinde ise sürüklenmiş yaşamlar olacaktır ve bunu ilk ıslandığında anlayacaktır; yağmuru tanımamıştır henüz, yüzü susuzdur. nuh'un gemisi yapım aşamasında daha!

köyün en güzel kızı. hayallerinin en el değmemiş yeri delikanlıların. nice uçurumlardan ince çiçekler toplandı onun için. taşınırken soldular. nice ince ölümler yaşandı. unutuldular. nice ince kaçışlar oldu. yakalandılar. o, hep kendisiyleydi.
yazgısını is tutmuştu.
sır olmuş bir sevdanın açığa vurmuş sonucuydu. sonuydu annesinin; sesiydi. soluğuydu. teniydi ve nefretiydi. zorla yaşanmış bir gerçeğin ihaneti yaşanmamış bir geleceğin ise acı gerçeğiydi.

bahçesi rengarenk çiçeklerle dolu küçük bir evde, yağmurlu bir bahar günü filbahri dallarının arasında doğdu. her gelişin bir gizi olacaktır; doğumundan sonra götürülüşünü bir başkası gördü. bir başkasının gözlerinin gizi olup masal gibi anlatıldı. ve öyleyse, madem ki her şeyin iki masalı vardı ve madem ki aşk, terk edilişlerden payımıza düşen yerdi; kendi payına düşen boşlukta sarı bir atla dolaşırken esra, onu geçenleri de elbet bir başkası yaşayacaktı.
hayat, anlatılanlarla değil yaşananlarla sürüyordu!

öte dağlarında doğmuştu esra."


Murat Çelik, Gülziya (Masalını Arayan Kahraman)