13.6.05

Ah! İstanbul İstanbul Olalı...

Saat 11,5 civarı dersanedeydim. Kapının önünde iki büyük otobüs duruyordu. İşte bunlar dedim babama ve otobüsün önünde park ettik. Ancak böyle birşey mümkün değil çünkü biz 25-30 kişiyiz ve iki büyük otobüs bize çok gelir. İnip durumu anlamaya karar verdik . Otobüsler bize değil bilmem kaçıncı "Kuaförler ve manikürcüler sempozyumu"na giden gruba aitmiş. Kapıda birkaç hocayla daha karşılaştık ve içerde beklendiğini, henüz otobüsümüzün gelmediğini öğrendik. İçeri girdik. Neredeyse herkes ordaydı. Gecenin bir yarısı öğretmenler odasında muhabbet ediyorduk. Saat 12'de aşağı indik ve henüz görmediğimiz minibüsümüzün gelmesini bekledik. Bir dizi espri döndü geçen kamyonet, belediye otobüsü ve hatta ne geçerse onun hakkında "işte bu" ya da "bu mu?" şeklinde. Hatta herkes birbirini "işte şu" diye manikürcülerin otobüsüne yönlendirdi. Neyse minibüs geldi. Bagajları verdik ve oturduk. Çok fazla uyuyamasak da iyi bir geceydi. Uyumaya çalıştığımız zamanlar dışında tabii. Metro'nun servisinde inip çay içtik, bir de Sapanca'da ihtiyaç molası verdik. Sapanca gerçekten mükemmel bir yer...

İstanbul'a girdiğimizde hava çoktan aydınlanmıştı. İlk önce televizyon binasına gidip bakacak sonra kahvaltı yapmak için biryere gidecektik. Geçen sene İhlas kolejinde çekilen program bu sene TGRT stüdyosunda çekileceğinden bir süre Yeni Bosna semtini turladık. Nihayet binayı bulduk (bina değil büyük bir yerleşkeydi orası) ve hiç durmadan kahvaltı yapabilecek bir mekan aramaya koyulduk. Civarda bulunan tüm kebapçılar kapalıydı neyseki, sabah sabah mide bulandırıcı bir fikirdi kebap! Sonunda dünyanın en yavaş hizmetini veren bir pastane bulduk. Yaklaşık 30 kişi pastaneyi (cafe tarzı biryerdi, Altıntepe'deki Kuğu pastanesini andırıyordu) istila etmiş, lavobo önünde kuyruğa sebebiyet vermiş, iyi yönüyle ise hayat getirmişti henüz uyuyan semte. Kahvaltı tabaklarının hazırlanmasını beklerken midemizden gelen seslere ve ortamın yoğun sigara dumanına karşı koymaya çalıştık... O ara Mehmet (matematik) ve Selçuk (sosyal bil.) duruma müdahale edip servisi hızlandırdılar ve hatta servis yaptılar... Kahvaltıya ve pastaneye geçer not veremedik maalesef. Herkes hazır olduğunda doğru televizyon binasına döndük.

Uzun güvenlik taramalarından sonra stüdyoya indik. Abdullah (Sosyal Bil.)'ın dediğine göre benim mudii (İhlaszede) olma ihtimalime karşı temkinli davranıp, içeri almak istemiyorlarmış (çocuk işte)... Sırayla Türkçe, Matematik, Fen Bilgisi ve Sosyal Bilgiler hocaları giyinip makyaja alındı. Gerçekten görülmeye değer dayanışmalar vardı. Tüm zümreler birbirine destek içinde ve saygılıydı. Dersanede çok fazla diyaloğumuz olmayan hocalar vardı. Hatta diğer LGS (OKS oldu şimdi o) şubesinden de hocalar vardı ama pek yabancılık çeken olduğunu sanmıyorum. Çok iyiydi.

Saat 12 oldu (sınavın resmen sona erdiği saattir). Rehber hocalarla birlikte öğrencileri arayıp sorular hakkında tüyolar almaya çalıştık. Çok geçmeden sorular internete verildi, aynı zamanda faks ve kurye ile de elimize geçti. (Riske atamazdık, sorulara ulaşmak için bir çok yola aynı anda başvurma önlemi alınmıştı her ihtimale karşı) Fotokopi ile ilgilenen personelimiz Özbay (nam-ı diğer fotokopi zümresi)'da görev başındaydı. Hepimize birer kopya temin etti. Hemen çözmeye ve kes - yapıştır yaparak çözüm kağıtlarımızı hazırlamaya koyulduk. Çok stresliydi. Türkçe çoktan yayına çıkmıştı. Biz panik içinde cümlelerimizi toparlamaya çalışıp, provalarda aldığımız notları birbirimize hatırlatıyorduk. Büyük salonda televizyondan yayını da izliyorduk. Herhangi bir kısıtlama olmadı, çok yakın davrandı tv çalışanları. Hareketimize onları da katmıştık bir bakıma. Matematik de çıktıktan sonra bir süre stüdyoya girip nasıl gittiğini izledim. Titriyordum, hem soğuktan hem de heyecandan. Bizi provalarda çalıştıran ve daha önce VCD'lerimizi de çeken yönetmenimiz Melih Bey sağolsun her konuda olduğu gibi heyecanımızı yatıştırmada da bize oldukça yardımcı oldu.

Koltuğa oturduğumda hem rahatlamış, hem de ısınmıştım. Mustafa Kesici (fen bil.) ve Sebla (fen bil.(İstanbul'daki şubeden katıldı bize)) kendi sorularını çözdükten sonra reklama girildi ve daha da rahatlama imkanı buldum. Selim (fen bil.) sorularını çözdükten sonra sunuculuğu yürüten Hüseyin Ulusal (Dersane ortaklarından) bana söz verdi, hızlı bir şekilde sorularımı çözdüm ve teşekkür ettim. Hatta Ulusal'da bana teşekkür etti (seri bir şekilde çözdüğümü söyleyerek). Yavuz (fen bil.)'da çözdükten sonra kamera diğer tarafa döndü ve biz de yerimizi Sosyal Bilgiler hocalarına bıraktık.

Çıktığımda heyecanımın yatışmadığını ellerimin titrediğini farkettim Osman (idari personel), Mesude (rehber öğr.), matematikçiler, Sinem (türkçe) çok iyiydin diye yatıştırdılar, ablam ve annem aradı, hatta yatıştırır diye bir sigara yaktım (içemedim). Geçti... Program bitmeden önce son reklamda hepimiz içeri girdik ve yayını hep beraber kapattık. Gerçekten provalarımızdakinden daha başarılı ve hatasız bir programdı. Kutlanmalıydı ve kutlandı.

Soyunma odasının önünde bir kuyruk vardı, (Ali (matematik) ile yarıştık ve kabinde birinciliği ona kaptırdım). Neyse herkes üzerini değiştirdi ve minibüsümüze doğru yol aldık... Yine Mehmet Ali ağabey (dersanenin milli şöförüdür kendisi, her türlü aktivitede organizatördür ayrıca) ateş gibi bizi toparlayıp minibüse ulaştırdı. Florya'da sahilin hemen dibinde bir restoranta girdik ve 30 kişilik aç bir ordu, gelen sınırsız yemeği yemeye koyulduk. Yemek yeyip sahile indik ve fotograf çekindik hep beraber (toplu demiycem). Ordan tekrar taşıtlarımıza binip, Eminönü'ne geldik. Bir tekne kiralandı ve boğaz turu yaptık. Müzik de vardı, hatta bir süre DJ'liği üstlendim. Çok keyifliydi. Şarkı söyledik yüksek sesli. Osman hoca (türkçe) ve Hüseyin hoca (Ulusal) birlikte capoeira yaptılar (ikisi de eski tekvandocuymuş). Çok güldük. Hüzünlü dakikalar yaşamadım değil. Martılar, kız kulesi, Üsküdar ve unutulan herşey... Ve tüm güzelliğiyle kanat çırpan mavi - yeşil kelebek. Kafamı çevirdiğim heryerde... Beni pozitif enerjiyle şarj eden...

Saat 9,5'du tekneden indiğimizde, 12'den önce yola çıkamazdık çünkü Ankara'ya uygun bir saatte dönmemiz gerekiyordu. Ne yapalım derken... Sultan Ahmet'e gitmeye karar verdik. Minibüse bindik hızımızı alamadığımızdan mıdır nedir müzikli danslı eğlencemize devam ederek Sultan Ahmet'e vardık. Önce Camii ziyaretini yaptık sonra da oradaki çay bahçelerinden birinde çay içtik. Günün değerlendirmesini yaptık. Program hakkında konuştuk. Hüseyin Ulusal herbirimize teşekkür etti, biz de ona ve İstanbul maceramızı noktalamak üzere minibüsümüze bindik. Hepimiz çok yorgunduk, İstanbul'dan çıkmadan daha bir çok kişi uyumuştu bile. Ben son kez baktım İstanbul'a sessiz. Son kez hüznünü içime çekip, bıraktım rüzgarına... Sonra ben de uyudum.

Eve gelir gelmez yattım, yatağa kendimi bıraktığımda yerçekimiyle tüm bağlarımı koparmış gibiydim. Gülümsedim ve uykuya daldım...

Dip Not: Orda olan herkesin üzerine düşeni en iyi şekilde yaptığını düşünüyorum. Dayanışma gerçekten çok iyiydi. 4 Türkçe, 6 Matematik, 1'i İstanbul'dan 5 Fen Bilgisi ve 4 Sosyal Bilgiler öğretmeni, Şöför ve oğlu İbrahim, Koordinatörlüğü üstlenen Melih Bey, İdari Personel Osman ve İrfan Beyler ve Özbay ile İstanbul'u iş anlamında fethettik.

En Dip Not: Eminönü'nde Kuaför ve manikürcüler federasyonu otobüsleriyle karşılaştık. :)