21.8.05

Ben Bu Yaz...

Bana aşk lazım
Aşkta ateş ararım
Kapanmış kapılardan geçtim
Yanmayan bedenlerden güzelim ben yolumu sildim
Dünyanın hali
Çeker giderim
Yalnızlık yolcusu gönlüm
Bir garip seyyahım ama kendime göçerim

Murat Çelik

Ne güzel söylemiş Murat Çelik "Seyyah oldum şu alemde niceler gördüm. Anladım ki insan kalbine yolcu"

Nasıl geçti soruları için tatil notlarını düşeyim efem... 2 hafta kimileri için kısa gelebilir ama benim sıkılmama yetti. Annemle tartışana kadar herşey mükemmeldi ama sonra araya dargınlıklar girince zehir olur bilirsiniz. Yani ilk yarı ve ikinci yarı diye ikiye ayırabiliriz tatilimi.

Kuzeni de götürmüştük, belki herşeye güldük ama konuşacak birşey bulamadığımız zamanlar da oldu. Çok şirin bir zıpayla tanıştık. Bilmiş bilmiş konuşuyor kolluklarıyla iskelenden cup cup atlıyordu. Ağabeylerinden şikayetçiydi biraz. :) O da tatilin ilk yarısı gitti.

Tatilimizin ilk haftası gnçtrkcll 40C Marmaris konseri vardı ona gittik Nil ve Kargo varmış. Kargo'yu bekleyemeyecek kadar yorulduk gerçi ben sevmem Kargo ama kuzen bekleme yanlısıydı... Dayanamadım (ben yaşlanmışım). Konserden önce Yunus Günçe ordaydı son derece soğuk esprilerle bir nebze olsun serinletti. İzlek kitlesine "burda yaş ortalaması kaç?" diye sorduğunda kulaklarda yankılanan ses "Onnbeeeşşş" idi. Hemen aradan sıyrılarak uzaklaştık kuzenle. Ayrıca Yunus Günçe'nin fazla Cenk&Erdem izlediğini düşünüyorum ve kendisine burdan "Eeeeeerôôôlll" demek istiyorum :P

"Ne yapsam ne yapsam bir hamak alsam sallansam
kurtulur muyum bunalımdan hamakta sallansam?
Ne kadar enteresan!"

Ordan da yazdığım gibi sabahları ve akşam üstleri bol bol hamak keyfi yaparken "Sana gül bahçesi vadetmedim"i okudum. O da tatilin ilk yarısı kayıpları arasında yerini aldı. Gerçekten çok keyif alarak okuyordum ama bitti, sonra keşke idareli okusaydım diye çok hayıflandım. Kitap okurken uyuya kalmayı alışkanlık haline getirdim, en büyük zevklerimden biridir zaten. Hava kararınca şezlonglarda yıldızları izledik. Gökyüzü çok hareketliydi hatta gazetede okuduğumuz meteor düşmesi hadisesini canlı canlı gördük. Havai fişek gibiydi ve çok yakındı. Güzel müzik yoktu hep popüler cıstak cıstak şarkılar vardı, bir kaç grup genç tımbır tımbır aynı anda farklı farklı şeyler çalıp şarkı söylemeye kalkınca sesin şiddetinin 70dB üzerine çıktığı oluyor. O zaman da tatil amacından çıkıyor tabii. Yine en iyi müzik hiç bir zaman beni yalnız bırakmayan mp3 cdlerimdeydi ;)

Sabahları ortalarda görünmeyen çıtırlar gece olunca süslü püslü çıkıyorlardı ortaya. Erkeklerse anladığım kadarıyla tüm parayı jöleye yatırıyor. Garipsediğim zamanlar oluyordu yeni gençliği :) İlginç diyaloglar da bunlara tuz biber ekiyordu (yok abi/manyak bişey yaa gibi...). Şahit olduğum diyaloglardan "Bundan 5 yıl önce beraber tatil yaptığımız arkadaşları şimdi aradığımda 'bebeği uyutayım öyle ara' diyorlar" sözleri ise 20'li yaşları geride bırakmış bir avukata aitti(konuşmalarından anladığımız kadarıyla). Belki de duyduklarımın en acısıydı ve tüm garipsemelerim anlam kazandı. Sen de yaşlandın be hoca! (Tatilin 2. yarısı yaşlılık sendromu)

Ve dönüş... çok stersli geçti. Babam yola çıkacağımız gece uyuyamadı, benim 21'inde burda olmam şart olduğu için başka seçeneğimiz yoktu ve yola çıktık. Zaten 2 de yatmıştım bir de saat 5 de uyandırıldığım için ben de uykusuzluğun doruklarındaydım. Denizli'ye kadar kıvrım kıvrım olan yolu pür dikkat izlerken uyuya kalmışım. Uyandığımda kahvaltı için Denizli'de durmuştuk. Yolun kalan kısmı kamyonların peşinde ve her türlü küfürü gerçekten hakettiğini düşündüğüm yabancı plakalı araçların peşinde seke seke geçti. Babamın ısrarlarına rağmen benim kullanmamı anneme kabul ettiremedik. Neyse kazasız belasız döndük işte.

Kuzene not: Dikkatini çekti mi ne çok kırmızı şortlu vardı? ;)