Bugün Orda da Cumartesi mi?
Evde tadilat başlayacak, evet "daha yeni boya badana olayı var demiştin şimdi ne bu iş" diye düşünülebilir. Muhtemelen düşünülmez de... İşte. Bazılarının çok taktığı 'tutarlılık' adına yazmalıyım diye düşündüm. Yoksa kime ne öyle değil mi? (Bak yine sinirlendim, La havle...) {Belki bir gün derdimi de yazarım} :/ Neyse efendim ne diyordum... Boya badana olayına, benim odamdan sonra çeşitli nedenlerle ara verilmişti (teyzemin hastalığı, tatil vs. vs. daha saysan bitmez) yani sadece iki oda boyandı ama ev yarı toplu bir vaziyette duruyordu. İşi sadece badana boyayla sınırlamama fikri de sevgili babamın kooperatif evinin teslim edilmesiyle filizlendi. Şöyle ki o eve mutfak dolabı, parke, kartonpiyer şu bu yapılırken annemin gezilen yerdeki mutfaklara hayran kalmasıyla palazlandı. Şimdi de eyleme dönüşüyor. Tüketim çılgınlığı böyle başlar. Gezmeyeceksin kardeşim, otur evinde, tv de izleme, kapat!
Bu sabah, eve gelecek olan ustanın telefonuyla uyandım. Ben odamda henüz gözleri yarı açık yarı kapalı bir halde ayıkmaya çalışırken ölçüler alınmış, usta beğenilmemiş, ufak çaplı aile tartışmaları yaşanmış pek kulak asmadım. Kalkıp kendimi bilgisayar başına atınca evdeki hareket durdu, baba sitedeki arkadaşlarıyla takılmaya, anne de apartmanda tadilat yaptıranlardan usta numaraları almaya gitti.
Ben tüm gün kendimi sadece ve sadece tembellik yapmaya programlamışken, aklıma turkcell faturamın ödenmemiş olduğu geldi. Baktım 2 gün gecikmiş. Hemen babamı aradım "Dışardasın yatırıver"diye, "Olmaz" dedi. Kızdım, sinir oldum, giyindim, kendimi de sinemaya giderim diye kandırarak çıktım. Bizim eve yürüyerek 10 dakika uzaklıka bulunan bir alış-veriş merkezi var. Fatura yatırılacak yer de içerde mevcut. Üstelik süper konforlu, geniş koltuklu ve 7 büyük salonu olan bir sineması da var.
Eşofmanları çekip ritmik yürüyüşlerle yola koyuldum. Faturamı yatırdım, sinema katına çıktım, seanslara baktım; yarım saatle 'Charlie'nin çikolata fabrikası'nı, 1 dakika ile 'Bir otostopçunun galaksi rehberi'ni (buna girebilirdim aslında ama kararsızlığımı yenmek 5-10 dakikamı aldı) kaçırdım. Bir sonraki seanslar için en az 2,5 saatim vardı (Charlie'nin çikolata fabrikası için). Bilet almadım, kendime güvenemezdim bu kararsızlığın üzerine.
Biraz alış-veriş merkezini gezip zaman harcayayım ona göre karar veririm diyerek ilk önüme çıkan dükkan olan kitapçıya girdim. Raflar arasında en az 45 dakika harcadım (belki 1 saat) ve elde var 1 :D Gorki'nin 'Ekmeğimi Kazanırken'i "hakkında yorumlar okumuştum ama kendisini okumadım" diyerek aldım. Bu arada 'Ölerek yaşıyorum'u inceledim biraz, içinden rastgele sayfalar okudum. Sabırsızlığım daha da arttı, bekliyorum hâlâ. Kredi kartlarımın toplamda 30 milyonluk hediye puanı olduğunu öğrendim, hediye puanları kitaplara yatırma alışkanlığı ablamdan kalmadır, bunları değerlendirmek için çalışmalara başlamalı.
Kaldı 1,5 saat. Diş fırçası almam gerekiyordu bir de, iyi aklıma geldi. Hemen alt kattaki süpermarkete indim ve diş fırçasının yanında öğle yemeğim olan (aslında ikindi, çünkü zaten öğlen kalktım) mavi-yeşil light kepekli çubuklardan aldım. Tekrar sinema katından bileti de alıp, Fast-food kısmına çıktım. Bir diyet kola aldım (1.75YTL, yuuhaa!), bir kaç abuk telefon konuşması eşliğinde (aslında eşlik eden Fried chicken, kumpir ya da pizza yiyenlerdi) yedim. Yeni aldığım kitaba başladım. Derken saat 18:30 oldu. Salona girdiğimde çocuk parkına girmiş gibiydim. Atmosfer de son derece iştah açıcı mısır kokuyordu. Çocuklar plastikten yapılmış yükseltgeçlerin üzerine oturmuşlardı (Allahım ne rahatsızdır o). İki yanımda da onlara oturan koca mısır kesekağıtları ellerinde iki çocuk vardı. Kendimi tuttum tutmasına ama mısır kokusu burnuma işlemiş heralde, bir türlü gitmiyor burnumdan. Koku yorgunluğu denen hadise de gerçekleşmedi henüz, deli gibi alıyorum kokuyu hâlâ.
Masal gibi bir filmdi. Eğlenmedim dersem yalan olur. Ama eğer çocuk değilseniz gitmeyin, çocuğunuz yoksa yine gitmeyin hele ki çocuklardan hoşlanmıyorsanız hiç gitmeyin. Birkaç yaramaz çocuk ve mükemmel çocuk arasındaki sevimlilik farkı ve ailelerin yanlış tutumu üzerine yapılmış adamın canını fena halde çikolara çektiren bir film. Öyle ki çikolatadan yapılmış saray, çikolata şelalesi, Şekerleme ağaçları... hayal gücü sınırlarını zorluyordu. Oooff! İtiraf etmeliyim çıkınca ilk işim markete inip çikolara almak oldu (En az 300kcal. :/). Haa bir de Willy Wonka (Jonny Deep) kafasını cam asansör kapısına çarpıp düşünce tanıdık çocuk kahkahaları yankılandı, aynı şeyi ikinci kez yaptığında ise bu yankı bir üst ses düzeyinde yinelendi. Yani çocuk işte :) Seviyorum zıpaları :D
Film bitince yine yürüyerek döndüm. Bugünü de böyle kurtarmış olduk. Yarına Allah-kerim.
Bu sabah, eve gelecek olan ustanın telefonuyla uyandım. Ben odamda henüz gözleri yarı açık yarı kapalı bir halde ayıkmaya çalışırken ölçüler alınmış, usta beğenilmemiş, ufak çaplı aile tartışmaları yaşanmış pek kulak asmadım. Kalkıp kendimi bilgisayar başına atınca evdeki hareket durdu, baba sitedeki arkadaşlarıyla takılmaya, anne de apartmanda tadilat yaptıranlardan usta numaraları almaya gitti.
Ben tüm gün kendimi sadece ve sadece tembellik yapmaya programlamışken, aklıma turkcell faturamın ödenmemiş olduğu geldi. Baktım 2 gün gecikmiş. Hemen babamı aradım "Dışardasın yatırıver"diye, "Olmaz" dedi. Kızdım, sinir oldum, giyindim, kendimi de sinemaya giderim diye kandırarak çıktım. Bizim eve yürüyerek 10 dakika uzaklıka bulunan bir alış-veriş merkezi var. Fatura yatırılacak yer de içerde mevcut. Üstelik süper konforlu, geniş koltuklu ve 7 büyük salonu olan bir sineması da var.
Eşofmanları çekip ritmik yürüyüşlerle yola koyuldum. Faturamı yatırdım, sinema katına çıktım, seanslara baktım; yarım saatle 'Charlie'nin çikolata fabrikası'nı, 1 dakika ile 'Bir otostopçunun galaksi rehberi'ni (buna girebilirdim aslında ama kararsızlığımı yenmek 5-10 dakikamı aldı) kaçırdım. Bir sonraki seanslar için en az 2,5 saatim vardı (Charlie'nin çikolata fabrikası için). Bilet almadım, kendime güvenemezdim bu kararsızlığın üzerine.
Biraz alış-veriş merkezini gezip zaman harcayayım ona göre karar veririm diyerek ilk önüme çıkan dükkan olan kitapçıya girdim. Raflar arasında en az 45 dakika harcadım (belki 1 saat) ve elde var 1 :D Gorki'nin 'Ekmeğimi Kazanırken'i "hakkında yorumlar okumuştum ama kendisini okumadım" diyerek aldım. Bu arada 'Ölerek yaşıyorum'u inceledim biraz, içinden rastgele sayfalar okudum. Sabırsızlığım daha da arttı, bekliyorum hâlâ. Kredi kartlarımın toplamda 30 milyonluk hediye puanı olduğunu öğrendim, hediye puanları kitaplara yatırma alışkanlığı ablamdan kalmadır, bunları değerlendirmek için çalışmalara başlamalı.
Kaldı 1,5 saat. Diş fırçası almam gerekiyordu bir de, iyi aklıma geldi. Hemen alt kattaki süpermarkete indim ve diş fırçasının yanında öğle yemeğim olan (aslında ikindi, çünkü zaten öğlen kalktım) mavi-yeşil light kepekli çubuklardan aldım. Tekrar sinema katından bileti de alıp, Fast-food kısmına çıktım. Bir diyet kola aldım (1.75YTL, yuuhaa!), bir kaç abuk telefon konuşması eşliğinde (aslında eşlik eden Fried chicken, kumpir ya da pizza yiyenlerdi) yedim. Yeni aldığım kitaba başladım. Derken saat 18:30 oldu. Salona girdiğimde çocuk parkına girmiş gibiydim. Atmosfer de son derece iştah açıcı mısır kokuyordu. Çocuklar plastikten yapılmış yükseltgeçlerin üzerine oturmuşlardı (Allahım ne rahatsızdır o). İki yanımda da onlara oturan koca mısır kesekağıtları ellerinde iki çocuk vardı. Kendimi tuttum tutmasına ama mısır kokusu burnuma işlemiş heralde, bir türlü gitmiyor burnumdan. Koku yorgunluğu denen hadise de gerçekleşmedi henüz, deli gibi alıyorum kokuyu hâlâ.

Film bitince yine yürüyerek döndüm. Bugünü de böyle kurtarmış olduk. Yarına Allah-kerim.
<< Ana Sayfa